OSMANLI SİLAHLARI, SİLAH ÜRETİM MERKEZLERİ VE LİTERATÜRÜ TARİHİ

Author :  

Year-Number: 2011-X
Language : null
Konu : Osmanlı Tarihi
Number of pages: 1-37
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Keywords

Abstract

Keywords


  • . Osmanlı kalkanları kendine has bir form taşımakla birlikte temelde Selçuklu kalkanlarıyla aynı özellikleri taşırlar. B. Ateşli Silahlara Karşı Kullanılan Savunma Sistemi Ateşli silahların ortaya çıkması ve gelişmesinden sonra klasik savunma sistemlerinde de köklü değişiklikler yapılmıştır. Her şeyden önce ateşli silahlar göğüs göğse savaşı ortadan kaldırmış ve silahların menziline göre tarafları birbirinden uzaklaştırmıştır. Tarafların birbirlerinden uzaklaşmalarına rağmen kullanılan silahların gücü arttığından dolayı savunma sistemleri de güçlendirilmiştir. Daha önceki devirlerde düşmanın tırmanıp girmesine mani olmak üzere ince ve yüksek yapılan kale duvarları yerlerini pek fazla yüksek olmayan fakat çok kalın kale duvarlarına terk etmiştir. Zira ince ve uzun duvarlar ağır top atışlarına dayanamamaktaydılar. Askerler de ateşli silahların etkisinden korunmak için başlarına daha sağlam miğferler takıp toprak içine 1 R. Melül Meriç, "Türk Sanatı Tarihi Vesikaları", Türk Sanatı Tarihi İnceleme ve Araştırmaları, cilt 1, İstanbul 1963, s. 768.

  • Şam kılıçları, kılıç namluları arasında en ünlüsü olup adına nispetle dımışkî olarak adlandırırlar. Şam çeliği, Şam işi ya da Şam tekniği olarak bilinen bu kılıç ve kamalar uzun yıllar önemini korumuş ve İstanbul'da dahi bu 2 Bahaeddin Ögel, "Türk Kılıcının Menşe ve Tekâmülü Hakkında", Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 5 (1948), s. 431-460. 3 Meselâ Fatih Sultan Mehmed, Venedik'ten bir kılıç kını ustasının İstanbul'a gönderilmesi için bir mektup yazmıştır (Cevad Memduh Altar, Onbeşinci Yüzyıldan Bu Yana Türk ve Batı Kültürlerinin Karşılıklı Etkileme Güçleri Üstünde Bir İnceleme, Ankara 1981, s. 15.). 4 Islamic Swords and Swordsmiths, IRCICA Pub., Unsal Yücel, es-Suyûfu'l-İslâmiyye ve Sunnâuhâ (terc. T. A. Oğlu, Takdim, E. İhsanoğlu), Kuveyt 1988; A. Rahman Zaky, "On Islamic Swords", Studies in Islamic art and Architecture in honour of Profesor K. A. C. Creswell, Cairo 1965, s. 284-285.

  • Yücel, "Türk Kılıç Ustaları", Türk Etnoğrafya Dergisi, 7-8, (1966), s. 59-97. 6 İ. F. Ayanoğlu, Okmeydanı ve Okçuluk Tarihi, İstanbul 1974. büyüklerden küçüklere taltif, teveccüh ve dostluk alameti olarak verildiği ifade edilir

  • ateşli silahların yayılması dolayısıyla pek fazla yaygınlaşmadan ortadan kalkmıştır. Top ve benzeri ateşli silahlara göre çok daha meşakkatli bir silah olan mancınığın pek fazla etkisi de bulunmamaktaydı. İstanbul'un fethinde büyük toplarla birlikte mancınık da kullanan Osmanlıların, daha sonraki savaşlarda bu silahı kullandıklarına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. 1544 yılında İstanbul'da bulunan Fransız Seyyah J. Maurand, Tophâne-i Âmire meydanında sergilenen eski top çeşitlerinin yanında bir de mancınık olduğunu belirtir 3. Delici Silahlar (Eslihâ-i nâfize) Mızrak, cirid, zıpkın, harbe ve süngü gibi ucu keskin olan bu silahlar aynı zamanda sırıklı olarak da tanımlanır. Uzunlukları bir ila üç metre arasında değişen bu silahlar uçlarına demir ya da çelik keskin sivri başlık taşırlar. Bazan uç kısmına sarılan bir tüy ya da kumaşla bağımsızlık sembolü olan alem görevi de görürler. Bu alemler savaşlarda olduğu gibi spor karşılaşmalarıyla merasimlerde de kullanılırdı. Bu tür silahlar genellikle savaşlarda düşmana uzaktan saldırmak için kullanılırdı. 4. Vurucu Silahlar (Eslihâ-i dâribe) Gürz, bozdoğan, topuz, koçbaşı ve şeşper gibi isimlerle zikredilen ve daha ziyade yakın döğüş silahı olarak, ateşli silahların gelişmesine kadar kullanılmışlardır. XVI. yüzyıldan itibaren savaşlarda kullanılmayan bu silahlar 7 K. Yüce, Saltuknâme'de Tarihi, Dini ve Efsanevi Unsurlar, Ankara 1987, s. 277; T. Çoruhlu, "Tasvirlere Göre Selçuklu Silahları ve Bu Silahların Osmanlılardaki Devamı", VI. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Seminer Bildirileri (16-17 Mayıs 1996), Konya 1997, s. 51. 8 İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman (nşr. Ş. Turan), Ankara 1991, II, s. 133. 9 Maurand 1901, s. 201. spor müsabakaları ve merasimlerde gösteri maksadıyla, güç ve kuvvet sergilemek üzere muhafaza edilmişlerdir. Bu tür silahlar Osmanlılar öncesi dönemde Selçuklu ordularında savaş aracı olarak kullanılmıştır. Tek veya iki elle kullanılan, hedef üzerinde ezici, parçalayıcı ve yıkıcı tesir bırakan bu silahlar genellikle baş ve sap gibi iki kısımdan meydana gelirler.

  • . Tespit edilebildiği kadarıyla humbaranın etkili bir savaş malzemesi olarak ilk kullanıldığı muhasara savaşı budur. Humbara bu savaştan sonra daha da geliştirilmiş ve zamanla humbaracılar ordu içinde bir grup oluşturmuşlardır. Havanlar hem tunç hem de demirden yapılmaktaydı. Tophâne-i Âmire'de 923-925 tarihleri arasında iki adet havan dökülmüştür. Havan toplarıyla ilgili muhasebe defterlerinde ve mühimme kayıtlarında pek fazla bilgi bulunmadığından dolayı, havanların ebatları ve cinsleri hakkında daha fazla malumat vermek mümkün olmamaktadır. Havanların türleri attıkları humbara cinslerine göre değişmekteydi. Tunç havanların hafif cinsleri 13 (15,8 kg.), ağır cinsleri de 16 okka (19,5 kg.) atarken, demir havanların hafifleri 14 (17 kg.), ağırları 21 okka (25,6 kg.) atmaktaydı. Havan toplarının tarih boyunca muhtelif çaplarda yapılmış olanları bulunmaktadır. Tespit edildiği kadarıyla şimdiye kadar, dünyada yapılmış en büyük havan, 1525 yılında Rusya'da yapılmıştır. "Moskova havanı" olarak bilinen bu havanın çapı 36 inç, uzunluğu ise 36 fit olup, bir ton ağırlığında taş gülle atabilmekteydi. 4. Bomba İlk defa 1904-5 Rus-Japon savaşında kullanılan ve daha sonra geliştirilen bombalar Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında kullanılan silahlardan birisidir. Özellikle birinci dünya harbinde yaygın olarak kullanılmıştır. III. Silah ve Mühimmat Üretim Merkezleri Osmanlı Devleti'nde silah üretiminin önemli bir kısmı devlet eliyle yapılmaktaydı. Özellikle ateşli silahlar ve bunların barut ve mermileri gibi masraflı silahlar devlete ait fabrika ve imalathânelerde yürütülürdü. Ateşli silahların gelişmesinden önce kullanılan silahlardan kılıçlar da yine dımışkîhâne 15Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s. 123; Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, III, s. 172-3. 16İbn Kemâl, Tevârih-i Âl-i Osman, VII, s. 448. adı verilen bir merkezde yapılırdı. Bunun yanında çok sayıda özel imalathâne bulunurdu. Yeniçerilerin silahları devletin ehl-i hıref cemaatleri tarafından yapılırdı. Buralardaki üretimin yeterli olmaması durumunda özel imalathânelerde de silah üretimi yapılırdı. Ayrıca cebeci ocakları da silah ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuş olup özellikle yeniçerilerin silahlarını temin ederlerdi. Ancak cebeciler daha ziyade silahların yapımı için ham maddelerin alımı, tamiri, sevk ve idaresi gibi işlerle ilgilenirdi. Ayrıca silah yapımıyla meşgul olanları bulunurdu. Devlete ait silah üretim merkezlerinin önemli bir kısmı İstanbul'daydı. İstanbul dışında da belli başlı bazı merkezlerde imalathâneler bulunmaktaydı. Fetihler yoluyla ele geçirilen silah üretim merkezleri ve imalathâneler üretimlerine devam etmeleri için devlet tarafından organize edilirdi. İhtiyaç duyulan merkezlere de yeni silah imalathâneleri inşa edilir ve gerekli personel İstanbul'dan sağlanırdı. İstanbul'daki imalathâneler aynı zamanda bir okul görevini görmekte olup burada yetişen kimseler taşradaki merkezlere gönderilerek silah üretiminin sürdürülmesi temin edilmekteydi. İmparatorluğun en büyük silah üretim merkezi İstanbul'da bulunan Tophâne-i Âmire idi. Burada başta top olmak üzere pek çok silah ve mühimmat imal edilmekteydi. Devletin diğer silah ve mühimmat imalathaneleri baruthâneler, güherçilehâneler ve tüfenkhâneler başta İstanbul olmak üzere memleketin farklı yerlerinde faaliyet göstermekteydiler. Bu merkezlerin belli başlılarını ayrı ayrı incelemek buraların daha iyi anlaşılması bakımından daha isabetli olacaktır. A. Tophâne-i Âmire Dünyanın ilk top döküm fabrikası olan Tophâne-i Âmire Fatih Sultan Mehmed devrinde faaliyete geçmiştir. Daha önce Edirne'de bir tophâne kurmuş olan Osmanlılar İstanbul'un fethinden sonra özellikle denize yakınlığı dolayısıyla Tophâne semtinde yeni bir top fabrikası daha açmışlardır. Galata surları dışında ormanlık bir arazide kurulan tophâne, muhtemelen eski bir kilisenin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminde üç kubbeli küçük bir bina olarak inşa edilen Tophâne'ye Sultan II. Bayezid devrinde birtakım ilaveler yapılmış ve yeni binalar eklenmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ise mevcut binaların ihtiyaca cevap verememesi üzerine daha büyük ve geniş bir tophâne binası yaptırmıştır. XVIII. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetini sürdüren bu binalar 1742 senesinde bir tamirat geçiren Tophâne-i Âmire, 1743 tarihinde tamamen yıkılmış ve bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır. Dönemin topçubaşısı, aynı zamanda mimar ve ressam Mustafa Ağa, bazı ressamlarla bir araya gelerek o günün ihtiyaçlarına cevap verecek bir tophâne yapmıştır. Yeniden inşa edilen bu bina, hâlen ayakta durmaktadır . Kanunî Sultan Süleyman döneminde yapılan binaların tamamen yıkılmasıyla yapılan bina duvarları iki sıra ince tuğla, bir sıra taş örgüden oluşan kârgir bir binadır. İçinde iki büyük ergitme fırını bulunmakta olup, biri doğu ve biri de batıya açılan iki büyük kapıya sahiptir. Binanın mimarlığını yapan Mustafa Ağa, aynı zamanda topçubaşı olduğunu, çeşitli yerlere yerleştirdiği top figür ve süslemeleriyle de göstermiştir. Meselâ, binanın kemerlerinin dıştan bütün bağlantı taşları top namlusu şeklinde yapılmıştır. Deniz tarafındaki duvarın üst köşelerinde, tekerlekli kâideleriyle birlikte işlenmiş, ağızdan dolma şâhî top kabartmaları da halen görülebilmektedir Tarih boyunca pek çok yangınlar geçiren ve zaman zaman yeniden inşa edilen Tophâne müştemilâtı, XIX. asrın başlarında on hektar kadar geniş bir alana yayılmaktaydı . Büyüklü küçüklü muhtelif tezgâhlardan oluşan Tophânei Âmire'de resimhâne, top nümûnehânesi, muayenehâne, Tüfenkhâne-i Âmire, kundakhâne, tavhâne, demirhâne, çarkhâne, nakkaşhâne, cilâhâne, baskıhâne, depolar, matbaa ve ayrıca bir de hastahâne gibi kısımlar bulunmaktaydı. III. Selim Tophâne meydanında topçubaşı ve topçubaşılık kalemi için topçubaşılık binasını yaptırmıştır. Bina 1832 yılında Topçubaşılığın kaldırılarak yerine Tophâne-i Âmire Müşirliği'nin ihdasıyla birlikte "Tophâne-i Âmire Müşirliği" adını almıştır. Bu yapı II. Mahmud zamanında yenilenerek, duvarları musanna mermerlerle süslü bir bina yapılmıştır. Ohannes ve Boghos Dadian tarafından kurulan Zeytinburnu Demir Fabrikası'nın (Grande Fabrique) izâbe kısmının 1846 yılında faaliyete geçmesiyle top ve diğer silahlar burada dökülmeye başlamıştır. 1850 yılında fabrikanın tam kapasiteyle çalışmaya başlaması sonucunda Tophâne-i Âmire'deki top dökümü yavaş yavaş kaldırılmıştır. Bu tarihlerden sonra Zeytinburnu Fabrikası'nda dökülen toplar yine burada dövülüp tavlandıktan sonra, kaba haliyle soğuk işlerinin yapılması için Tophâne-i Âmire'ye gönderilirdi. Burada tornadan geçirilen toplar, perdahlanmak ve diğer işlemleri 17İzzî, Târih, İstanbul 1784, s. 27-28; Orhonlu, Tophâne, s. 2. 18Salim Aydüz, Osmanlı Devleti'nde Tophâne-i Amire'nin Faaliyetleri ve Top Döküm Teknolojisi, Doktora Tezi, 1998, (yöneten Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 19Wolfgang Müller-Wiener, "15-19. Yüzyılları Arasında İstanbul'da İmalathane ve Fabrikalar", s. 60; Ahmed Muhtar, Osmanlı Topçuları, s. 71.

  • . Bu dönemde Tophâne'de büyük bir çarkhâne, namlu delme ve yiv açma, nişangâh ve kama şubeleriyle namlu tavlama ve sulama tesisatları bulunmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar perdah merkezi olarak faaliyetini sürdüren Tophâne-i Âmire, I. Dünya savaşından sonra önemini kaybetmiştir. Ankara'nın başkent olmasıyla başlayan askerî fabrika kurma faaliyetleri, İstanbul'daki Tophâne-i Âmire gibi muhtelif fabrikalardaki makina ve tezgâhlarının taşınmasıyla sürdürülmüştür. Tophâne-İ Âmire'deki faaliyetler topçubaşının ve dökücübaşının idaresindeydi. Dökücübaşının bir kethüdası, bölükbaşıları ve dökümcü ustaları bulunurdu. Ayrıca dökücü, neccar, haddad, benna, eğeci gibi isimlerle anılan pek çok da yardımcı usta ve teknisyenler de burada görev yapmaktaydı. Tophâne-i Âmire'ye alınan ve buradan satılan malzemelerin defteri ve hesabı Tophâne emini tarafından yürütülürdü. B. Baruthâne Ordu ve donanmada bulunan ateşli silahlar için barut üretilen merkezlere baruthâne denilmekteydi. Baruthâneler devlet eliyle işletilen merkezler olup başta İstanbul olmak üzere memleketin değişik yerlerinde bulunmaktaydı. Osmanlı devlet adamları güherçile ve barut üretimine büyük önem vermişler ve savaşların gerek sürdürülmesi gerekse kazanılmasında barutun önemli bir yeri olduğunu sık sık vurgulamışlardır. Nitekim Vezir Yemişçi Hasan Paşa, III. Mehmed'e yazdığı bir telhisinde "sefer-i hümâyûnun rükn-i a'zamı barutdur, barut olmayınca asla bir vecihle sefer olmağa mecal" yoktur diyerek barutun önemine işaret etmiştir . İdareciler zaman zaman üretilen barutun kalitesinin düşmesi üzerine İngiltere ve Hollanda'dan barut ithal etmek zorunda kalmışlardır. Bu durumun önüne geçmek için zaman zaman çeşitli düzenlemelere gitmişler ancak her zaman istenilen seviyede kaliteli barut üretimini sağlayamamışlardır. Pek çok bölümlerden meydana gelen baruthâneler ham maddelerin dibek, havan veya çarhlarla ezilerek toz haline getirildiği çarhhâne, güherçilenin yıkanıp eritildiği havuzlar, kurutma işlemlerinin yapıldığı sergi, ham maddelerin kaynatıldığı soba, eritilerek 20Mücteba İlgürel, "Zeytinburnu'nda Bir Demir Fabrikası", Tarih Boyunca İstanbul Semineri 29 Mayıs-1 Haziran 1988 Bildiriler, İstanbul 1989, s. 155-164; Wolfgang Müller-Wiener, "15-19. Yüzyılları Arasında İstanbul'da İmalathâne ve Fabrikalar", s. 78. 21Orhonlu, Telhisler, s. 19-21. kalıplara döküldüğü kalhâne, silindirden geçirildiği silindirhâne, elendiği kalburhâne gibi kısımlardan meydana gelirdi. Osmanlıların bilinen ilk baruthânesi Atmeydanı'nda bulunan Güngörmez kilisesi içindeydi . Ancak burada barut üretilip üretilmediği, ya da barut deposu olarak kullanıldığı konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen Fatih Sultan Mehmed zamanından beri kullanılan bu baruthâne Sultan II. Bayezid döneminde yıldırım düşmesi sonucu tamamen yıkılmıştır (1490). İnfilakıyla etrafındaki mahalleye de zarar verdiğinden dolayı yeni baruthâne Kağıthâne semtinde kurulmuştur. Kanunî Sultan Süleyman döneminde birtakım düzenlemeler yapılan Kağıthâne Baruthânesi'nde her biri onar kantarlık yüze yakın tunç dibek (havan) bulunuyor, imalat suyla işleyen çarklarla yapılıyordu. Kağıthâne baruthânesi Sultan I. İbrahim devrinin sonlarına kadar faaliyetini sürdürmüştür. İstanbul'un bir diğer baruthânesi ise Şehremini semtinde bulunuyordu. Sultan IV. Mehmed devrinde donanmanın yenilenmesi sırasında, artan barut ihtiyacının karşılanması için yeniden kurulan bu baruthâne 1698 yılında çarkların sıçrattığı bir kıvılcım sonucu çıkan yangında tamamen yanmış ve etraftaki halka ve evlere büyük zarar vermiştir. Bu baruthânenin tamamen yok olması ve etrafa verdiği zarar göz önüne alınarak Baruthâne-i Âmire adıyla Makriköy'de (Bakırköy) yeni bir imalathâne inşa edilmiştir. 1702 yılında faaliyete geçen ve İstanbul baruthânesi olarak da bilinen bu baruthâne de 1725 yılında bir yangın geçirmiş ve daha sonra tekrar tamir edilerek faaliyetini sürdürmüştür Sultan III. Selim devrinde kaliteli barut üretmek ve memleketteki baruthâneleri bir birim altında toplamak için Baruthâne Nâzırlığı kurulmuş ve başına Mehmet Şerif Efendi getirilmiştir (Nisan 1794). Yapılan yeni düzenlemeyle birlikte istenilen seviyede kaliteli barut 1796 yılından itibaren üretilmeye başlanmıştır. İstanbul'un bir diğer büyük baruthânesi 1794 yılında Mehmed Şerif Efendi tarafından açılan Azadlu Baruthânesi'dir. 1836 yılında Bakırköy baruthânesiyle birlikte büyük bir bakımdan geçirilen Azadlu baruthânesine İngiltere'den getirilen yeni alet ve edevat konulmuş ve her iki baruthâne de modern teknolojiyle donatılmıştır. Londra'dan getirilen tulumbaların açılması için yüz okkalık demir kirişler konulması, güherçile şerbetinin havalandırılması için olukların yapılması, dumanın atılması için baca 22Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, İstanbul 1341, s. 199. 23Mübahat Kütükoğlu, "Baruthâne-i Âmire", DİA, V, s. 96-98; Semavi Eyice, "Baruthâne", DİA, V, s. 94-96.

  • C. Kılıçhane Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden bir müddet sonra, surların dışında ağaçlar arasında bulunan bir alana Tophâne, surların içinde fakat buraya yakın bir bölgede de kılıç üretimi için bir Dımışkîhâne adıverilen bir imalathâne kurmuştur . Öyle anlaşılıyor ki Fatih, yerleşim birimlerinin dışında kalan bu bölgeyi askerî imalathâneler için seçmiştir. Ancak Dımışkîhâne, Sultan I. İbrahim saltanatının ilk yılında (1640) Gümrük Emini Ali Ağa tarafından satın alınarak yıktırılmıştır. Silah üretiminin buradan sonra nerede devam ettirildiği belli değildir. Ancak Sultanahmed semtinde bulunan bir kılıçhanenin bu maksatla kullanıldığı tahmin edilmektedir. Osmanlılar tarafından çok kullanılan bir silah olan kılıç, daha ziyade küçük imalathânelerde üretildiğinden dolayı devlet eliyle yürütülen büyük bir merkez kurulmamıştır. Ancak sarayda hâs kılıçların yapılması için ehl-i hıref arasında Cemaât-i Dımeşkîgerân adı altında bir grup bulunmaktaydı . Osmanlıların kullandığı kılıçlar şekil, görünüş ve hafiflik yönünden Avrupa kılıçlarına göre üstün bir durumdaydılar. Türkler eski dönemlerden beri kılıçlarının mükemmel olmasına özen göstermişler ve onların en iyi madenden yapılmasına dikkat etmişlerdir. İlk bakışta bir yere değdiği ya da çarptığı zaman kırılacakmış hissini verecek kadar ince, zarif ve hafif bir sanat ürünü olan Türk kılıçlarının kullanılması da ayrı bir sanat istemekteydi. 24Evliya Çelebi, Seyahatnâme, v. 176a; Reşat Ekrem Koçu, “Baruthâne”, İstanbul Ansiklopedisi, IV, 2128-2129; "Baruthâne", Türk Ansiklopedisi, V s. 302. 25Evliya Çelebi, Seyahatnâme, v. 19a. Türk kılıç ustaları hakkında daha fazla bilgi için bk. Ünsal 26İ. H. Uzunçarşılı, "Osmanlı Sarayında Ehl-i Hıref (Sanatkârlar) Defterleri", TTK Belgeler, 15 (1986), s. 51.

  • E. Tüfenkhâne XIV. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı ordusu içerisinde kullanılmaya başlanan tüfeklerin üretiminin ne zaman başladığı ve nerelerde üretildiği konusunda pek fazla bilgi bulunmamaktadır. İstanbul'un fethinden sonra 27Mustafa Kaçar, Osmanlı Devleti'nde Bilim ve Eğitim Anlayışındaki Değişmeler ve Mühendishânelerin Kuruluşu, Doktora Tezi, Yöneten Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1996, İÜ Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

  • . İstanbul dışında bulunan bazı büyük merkezlerde de tüfek üretim merkezlerinin olduğu bilinmekteyse de bunların mahiyetleri hakkında bilgi yoktur. Osmanlı ordusunda kılıcın yerini alan ve kılıcın kullanımdan kalkmasından sonra en çok kullanılan silah olan tüfeklerin nerede ve nasıl üretildiği hususunda yeteri kadar bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen tüfenkler de kılıçlar gibi özel imalathânelerde yapılmakta ve devlet tarafından organize edilmekteydi. Orduda ve silah üretiminde büyük yenilikler yapan Sultan III. Selim Dolmabahçe semtinde yeni bir tüfenkhâne yaptırmıştır. Kıyıdan biraz geride ve yamaçta bulunan bu tüfenkhânede döneminin en iyi tüfekleri imal edilirdi. Geleneksel tüfenkhânelerde imal edilen tüfeklerin menzilleri 300-350 adım olurken, burada üretilen tüfekler 1000 adıma kadar hedefleri vurabilmekteydi. Ancak Sultan II. Mahmud bu tüfenkhâneyi kapatmış ve yerine ıstabl-ı âmire yaptırmıştır. IV. Gemiler ve Silahları Anadolu'da Osmanlılardan önce hakimiyet süren Türk beyliklerinden Aydınoğulları Beyliği ile Saruhan, Karesi, Menteşe ve Candaroğulları hüküm sürdükleri yerlerde denizcilikle uğraşarak tersâneler inşa etmişler ve gemi yapımıyla ilgilenmişlerdir. Osmanlıların denizcilikle ilk temasları da Marmara denizinde kıyısı bulunan Karesi Beyliğinin ilhakından sonra olmuş ve ilk gemi yapım tezgahı onlardan kalan Karamürsel'deki tezgahlar olmuştur. Daha sonra Rumeli'ne yerleşen ve Sultan Yıldırım Bayezid zamanında kurulan Gelibolu 28Ergin, Türk Maarif Tarihi, c. I-II, s. 54-55; H. G. Majer, "17. Yüzyılın Sonlarında Avusturya ve Osmanlı Ordularının Seferlerdeki Lojistik Sorunları", Osmanlı Araştırmaları II, İstanbul 1981, s. 191.

  • A. Osmanlı Gemiciliği Denizcilik tarihinde üç ayrı dönemde incelenen Osmanlı gemiciliğinin gelişmesinde birinci dönem kuruluştan XVII. yüzyılın sonlarına kadar gelir ve kürekli gemiler devri olarak ele alınır. XIX. yüzyıl sonlarına kadar süren kürekli gemiler devrinden sonra buharlı gemiler devri gelir. Gemi inşalarında Venedik gemi inşa tekniklerini uygulayan Osmanlı gemi yapımcılığının birinci döneminde en önemlisi kadırga olan çektiri tipi gemiler kullanılırdı. Bu dönemde Osmanlı gemi teknolojisine kendi bilgi ve becerilerini ilave eden Barbaros Hayreddin Paşa'nın katkılarıyla gemi yapımında yeni teknikler uygulanmaya başlanır. Başta İspanya olmak üzere diğer Akdeniz ülkelerinin gemi yapım teknikleri örnek alınarak yeni gemi yapım teknikleri geliştirmişlerdir. Ayrıca Akdeniz için en etkili savaş gemileri olan çektirileri geliştirerek Osmanlı donanmasının bel kemiği haline getirmişlerdir. Daha çok kalyon adı verilen gemilerin hakim olduğu ikinci dönemde Osmanlı denizcilerinin ilk kalyon teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlanmış ve bir ara kalyon yapımından vaz geçilerek tekrar kadırga türü gemilere dönülmüştür. 29C. İmber, "The Navy of Süleyman The Magnificent", Archivum Ottomanicum, 6 (1980), s. 211Ancak Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın emriyle tekrar kalyon yapımına geçilmiş ve özellikle XVII. yüzyılın sonlarına doğru kalyon yapımına hız verilmiş ve bu arada Avrupa'da üç ambarlı kalyonlar ortaya çıkmıştır. Kalyonların Osmanlı tersânelerinde yapılmaya başlanması ve giderek yaygınlaşmasıyla donanma büyük bir güç haline gelmiş ve özellikle Akdeniz sularında sürdürdüğü üstün gücünü Çeşme faciasına (1770) kadar devam ettirmiştir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa'da yeni gemi yapım teknikleri geliştirilmiş ve Osmanlı gemicileri bu yeni teknolojileri takip edebilmek için, yüzyılın sonlarından itibaren özellikle Fransa'dan gemi inşa mühendisleri getirtmişlerdir. Fransa'dan gelen Brun ve arkadaşları Osmanlı denizciliğini Avrupa'daki seviyeye getirmek ve aynı zamanda uzman gemi yapımcıları yetiştirmek üzere gayret göstermişlerdir. Bu dönemde pek çok kalyon, fırkateyn ve korvet türü gemi inşa edilmiş ve ayrıca gemilerin daha kolay tamir edilebilmesi maksadıyla Avrupa'daki tersanelerde olduğu gibi Haliç Tersanesi'ne de havuzlar inşa edilmiştir Avrupa'da gelişen yeni gemi yapım teknolojileri karşısında Osmanlı gemiciliği hayli zayıf kalmış ve kendini yenileyememiştir. Bunun neticesinde peş peşe birtakım mağlubiyetler alınmıştır. Bunun üzerine yeni tekniklerle gemi inşası ve teknik eleman yetiştirilmesi düşüncesiyle 1774'te Mühendishâne-i Berri-i Hümâyûn kuruldu. Bu arada donanmanın ve tersânenin düzenlenmesi için Sultan III. Selim'in süt kardeşi kapdân-ı deryâ Küçük Hüseyin Paşa görevlendirildi. Hüseyin Paşa atıl vaziyette bulunan on beş tersâneyi faaliyete geçirerek 45 gemi inşa ettirmiş ve Osmanlı donanması mükemmel hale getirmiştir Osmanlı denizciliğinin üçüncü ve son dönemi buharlı gemilerin kullanıldığı XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren başlar ve imparatorluğun yıkılışına kadar devam eder. Yüzyılın başlarında İngiltere'de kullanılmaya başlanan buharlı gemiler 1827 yılında Osmanlı Devleti tarafından bu devletten ithal edilmiştir. Aynı sene Osmanlı donanmasının Navarin'de yakılmasıyla yelkenli gemiler devri kapanmış ve bundan sonra özellikle Amerikalı gemi uzmanlarının ön plana geçmesiyle buharlı gemiler inşa edilmeye başlanmıştır. Eser-i Hayr adıyla inşa edilen ilk Osmanlı buharlı gemisi Aynalıkavak'ta mimar 30İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, İstanbul 1988, s. 389-507. 31Mübahat Kütükoğlu, "Osmanlı İktisadî Yapısı", Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Târihi (ed. E. İhsanoğlu), İstanbul 1994, s. 619.

  • B. Gemilerde Kullanılan Toplar Gemilerde gerek savunma gerekse saldırma gibi maksatlarla muhtelif tür ve ebatlarda silahlar bulundurulurdu. Ateşli silahların gelişmesine kadar ok ve benzeri silahları kullanılırken ateşli silahların gelişmesinden sonra değişik türde silahlar kullanılmaya başlanmıştır. Ancak ateşli silahların gemilere adaptasyonu çeşitli uyum ve denge problemlerini de beraberinde getirmiş ancak bunlar kısa sürede aşılmıştır. Kara ordularında topların nakli ve kullanılmasında bazı problemlerle karşılaşılmasına ve bundan dolayı topların kullanılmasına karşı bir isteksizliğin olması rağmen gemilerde böyle bir problem söz konusu değildi. Hatta gemilerle topların uyumu o derece uygun idi ki sanki "gemiler ve toplar birbirleri için yaratılmışlardı". Donanma gemilerinde müdafaa ve taarruz maksadıyla toplar bulundurulurken, ticaret gemilerinde korsanlara ve her türlü tehlikelere karşı konulurdu. Gemilerin içindeki yükleriyle topların ağırlığı dengeleniyor ve kargo bölümlerinde gülleler ve barut muhafaza edilebiliyordu. Gemilerde toplarla ilgili en büyük problem topların geri tepmeleriyle ilgili idi. Ahşap gemilerde kısıtlı boyutlar içinde topların geri tepmelerinin engellenmesi için ya toplar gemiye bağlanacak ve geri tepmesi fren sistemiyle azaltılacak ya da gemideki en düşük direnç yönü hesaplanarak oraya toplar yerleştirilecektir En uygun sistemin ikincisi olduğu Akdeniz'de bulunan kadırga gemilerinde (galley) topların gemilerin önlerine ve arkalarına yerleştirilmesinden anlaşılmaktadır. Akdeniz'in dışındaki gemilerde ise ağır silah bataryaları bütün 32İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, Ankara 1992; a. mlf., "Gemi", DİA, XIV, s. 11-15.

  • 2. Donanma Topları Osmanlı donanmasında bulunan gemilerin sayısı ve cinsleri asırlara göre değişiklikler göstermiştir. Gemilere konulan topların sayıları ve cinsleri de gemilerin büyüklüklerine göre değişiklik arz etmekteydi. Osmanlılar karada 33Keegan, a. e., s. 255. Ayrıca bk. Colin İmber, "The Navy of Süleyman the Magnificent", Archivum Ottomanicum, VI (1980), s. 214-215. 34Keegan, a. e., s. 258. 35BA., Mühimme Zeyli Defteri, nr. 4, s. 154/79. 36Bostan, Tersâne, s. 176-177. kullandıkları topların bir çoğunu gemilerinde de kullanmaktaydılar. Bu topların başında daha ziyade kolomborna, darbzen, prangı ve şayka gibi orta ve küçük çaplı toplar gelmektedir. Gemilerin baş taraflarına konulan toplara "baş topu" adı verilirken, yan taraflarına konulan toplara da "yan topu" veyahut "koğuş topu" (veya borda topları) isimleri verilmekteydi. Şayka gemilerine konulan prangı toplarına da şayka topu ismi verilirdi. Kalelerin muhasarası esnasında duvarları dövmede kullanılan büyük çaplı balyemez topları yer yer gemilere de konulurdu. Nitekim Hadım Süleyman Paşa’nın Hint seferi için, 22 Haziran 1538’de Süveyş'ten hareket eden donanmasında bu tür büyük toplar bulunmaktaydı. Bunlar arasında 20 vukiyye gülle atar 20 balyemez top, 30 miyâne ve 40 ziyâde darbzen ile kolonborna topları vardı. İslâm devletlerine deniz yolu üzerinden giden baharat ticaretini önlemek ve ele geçirmek maksadıyla Ümit Burnu'nu dolaşarak Hind Okyanusu'na gelen Portekizliler 1507'de Hürmüz Boğazı'nda ve 1509'da da Hindistan'ın batı sahilinde bulunan Diu'da kazandıkları basit zaferlerden sonra 1517 ve 1525 yıllarında Kızıldeniz'e ulaştıklarında, Cidde sahillerinde Selman Reis komutasındaki Osmanlı filosuyla karşı karşıya gelmişlerdir. Portekizliler, ağır toplarla mücehhez bu Osmanlı donanmasıyla yüz yüze kaldıklarında zor durumda kalmışlardır 1571 yılında yazılan bir hükümde her gemiye üçer, kalitelere ise ikişer topçunun tayin edildiği ve her bir gemiye on beşer kantar barut 'kadîmî adet üzere' verildiği, ayrıca Tersânede bulunan gemilere de otuzar kantar barut verildiği bildirilmektedir . Sefere çıkacak gemilerin tüfenk, fındık, fitil gibi mühimmatları da Tophâne-i Âmire veya Cebehâne-i Âmire'den verilmekteydi. Tersânenin bakır ve tunç gibi bazı ihtiyaçları da Tophâneden karşılanırdı. Evliya Çelebi, XVII. asır itibariyle Osmanlı donanmasında bin kadar topun bulunduğunu belirtir . Donanmada yer alan gemiler teker teker ele alınarak ne kadar top yüklendiğini daha rahat bir şekilde anlaşılabilir (Bk. Tablo I). Tablo I. 1488 yılında Osmanlı donanmasında yer alan bazı gemilere verilen top miktarları ve cinsleri 37Orhonlu, Habeş Eyaleti, s. 16-17; İnalcık, The Ottoman Empire, s. 126. Ayrıca bk. C. İmber, a. g. m., s. 214-215, 269-270; Keegan, Savaş Sanatı Tarihi , s. 258. 38BA., MD, nr. 12, s. 245/512, 19 Z 978 (15 Mayıs 1571). 39Evliya Çelebi, Seyahatnâme, v. 132a. 40TSMA, E. 594.

                                                                                                                                                                                                        
  • Article Statistics